
17. yüzyıla kadar güçlü bir konuma sahip olan silah teknolojimiz, 18. yüzyıldan itibaren Avrupa'daki teknolojik gelişmelerin dışında kalmıştır. Osmanlı'nın zayıfladığının ilk belirtileri ile birlikte silahlı kuvvetlerde yenilik çabalarının başladığını biliyoruz. Ne var ki bütün çabalara karşın Birinci Dünya Savaşına geldiğimizde Osmanlı teknolojik düzeyi ve sanayii etkinliğini büyük ölçüde yitirmiştir.
Kurtuluş savaşı sırasında Mustafa Kemal’in direktifleri ile İstanbul’dan Ankara’ya kaçırılan basit tezgahlarda büyük fedakârlıklarla üretilen hafif silah ve mühimmat ordumuzun en önemli desteği olmuştur.
CUMHURİYET’İN İLK YILLARI
Cumhuriyetin ne genel olarak sanayiye ne de savunma sanayiine ilişkin ciddi bir altyapı devralmadığı belirtilebilir. Savunma sanayii kuşkusuz bütünsel olarak sanayileşmenin ve kalkınmanın önemli bir parçasıdır. Bunun bilinciyle hareket eden Türkiye Cumhuriyeti yönetimi, ilk planlı dönemde sanayileşmenin ve dolayısıyla savunma sanayiinin Devlet eli ve yönlendirmesiyle geliştirilmesini öngörüp bu hedef doğrultusunda girişimlere başlamıştır. Bu dönemde ülkemizin demir-çelik, şeker, dokuma, madencilik… gibi temel sanayi kurumlarının demiryolları ile ulaşım alt yapısının bankalar ile finansman alt yapısının kooperatiflerle tarım alt yapısının oluşturulduğunu biliyoruz. Karşılaşılan tüm iktisadi ve teknolojik olumsuzluklara rağmen, Cumhuriyetin ilk yıllarında ulusal savunma sanayiimizin temelini oluşturacak nitelikte bazı yatırımlar yapılmış, başta Askeri Fabrikalar Umum Müdürlüğü’nün kuruluşu (1921) olmak üzere, özellikle silah-mühimmat ve havacılık sektörlerinde temel girişimler yapılmıştır.
1924 yılında Ankara’da hafif silah ve top tamir atölyeleriyle fişek fabrikaları, 1927 yılında yeni mühimmat fabrikası, 1928 yılında pirinç fabrikası, 1930 yılında Kayaş Kapsül Fabrikası, 1931 yılında Kırıkkale Elektrik Santralı ve Çelik Fabrikası, 1936 yılında barut, tüfek ve top fabrikaları ve 1943 yılında Mamak gaz maskesi fabrikası kurulmuştur.
Ayrıca 1930’lu yıllarda İstanbul’da Nuri Killigil tesisleri de, dönemin silah üreten özel firması olarak dikkat çeker. Bu firma, tabanca, 81 mm havan ve mühimmatı, çeşitli tahrip kalıpları, patlayıcı ve yanıcı maddeler üretmiş ve İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne destek olmuştur.
Donanmanın oluşturulması konusundaki ilginç bir gelişme 1924’de kabul edilen bir yasa ile Bahriye Vekâleti’nin kurulması oldu. Milli Müdafaa Vekâleti’nden (Milli Savunma Bakanlığı) bağımsız eğitim, tatbikat ve denetleme gibi alanlarda ise Erkan-i Harbiye-i Umumiye Reisliği’ne (Genelkurmay Başkanlığı) bağlanan Bahriye Vekâleti’nin kuruluş amacı ve görevi, ülkenin sınırlı mali olanakları içinde donanmayı yeniden kurmaktı. Bu çerçevede 1924 yılında, öncelikle Yavuz zırhlısının bakımı amacıyla, Gölcük Tersanesinin kurulduğunu ve Fatih Sultan Mehmet’in kurduğu Taşkızak tersanesinin 1941 yılında tekrar çalışmaya başladığını belirtebiliriz. Gölcük tersanesinin kısa süre içinde gemi yapımına yöneldiğini ve bu tersanede yapılan 1935’de denize indirilen 59m’lik Gölcük tankerinin Cumhuriyet tarihimizde inşa ettiğimiz ilk gemi olduğunu da vurgulamalıyız.
Havacılık alanına baktığımızda 1925’de Vecihi Hürkuş’un Hava Kuvvetlerinde görevliyken yapıp VECİHİ K IV olarak tanımladığı uçakla uçtuğunu görüyoruz. Türk havacılık sanayi faaliyetlerinin kurumsal yapısı, 1926 yılında Tayyare ve Motor Türk A.Ş. (TaMTAŞ)’nin kuruluşu ile ilk somut adımını atmıştır. TaMTAŞ’ın Kayseri’de kurduğu tesisler 1928 yılında üretime geçmiş ve 1939 yılına kadar, 15 adet Alman Junkers A-20 uçağı, 15 adet ABD Hawk muharebe uçağı, 15 adet Gotha irtibat uçağı olmak üzere toplam 112 uçak üretilmiş, 1939 yılından sonra Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na ait uçakların bakımını yaparak uçak üretimini durdurmuştur.
1936 yılında Nuri Demirdağ’ın İstanbul’da kurduğu uçak fabrikasında da, Nu. 37 koduyla uçak üretimine başlanmıştır. Bu uçaktan 24 adet ve çok sayıda da planör üretilmiştir. Ne yazık ki bu fabrika da 1943 yılında kapatılmıştır.

Devlet elindeki savunma sanayiinin bakanlığa bağlı bir genel müdürlük çatısı altında yürütülmesinin sakıncalarını aşıp daha etkin ve verimli bir çalışma yürütebilmek için 1950 yılında Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK) oluşturuldu. MKEK, 1983 ve 1984 yıllarındaki yasal düzenlemelerin ardından günümüzde savunma sanayiimizin devlet sermayeli büyük kuruluşu olarak çalışmalarını sürdürmektedir.
Diğer yandan İkinci Dünya Savaşı sonrasında Truman Doktrini ve Marshall Planı çerçevesinde Amerika Birleşik Devletleri tarafından sağlanan dış yardımlar ve ardından da ülkemizin 1952 yılında NATO’ya üye olmasıyla başlayan süreçte, ihtiyaç fazlası savunma donanımının diğer müttefik ülkelerce hibe edilmesi savunma ürünlerinin yurt içinde üretimini engellemiştir. Bunun sonucunda da, 1920’li ve 1930’lu yıllarda büyük fedakârlıklar pahasına elde edilen yetenekler zaman içerisinde neredeyse tamamıyla kaybedilmiştir.
AMBARGO VE VAKIF MODELİ

1980 SONRASI
Bilindiği gibi 1980’lerde Türkiye yapısal bir dönüşüm sürecine girmiş, birçok sektör gelişen koşullar çerçevesinde yeniden örgütlenmiştir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin mali boyutu büyüyen ve teknolojik gereksinimi artan talebine çözüm bulmak için yeni bir model geliştirilmiştir. Bu çerçevede 1985 yılında
* Mali kaynağın sağlanması için Savunma Sanayii Fonu oluşturulmuş * Savunma sanayii projelerini yürütmek için Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (SAGEB) yapılandırılmış * Karar organı olarak da Yüksek Koordinasyon Kurulu ve Savunma Sanayii İcra Komitesi kurulmuştur.
SAGEB, 1989 yılında Milli Savunma Bakanlığı Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) olarak yeniden düzenlenmiştir.
Bu dönemde F-16 (1987), Zırhlı Muharebe Aracı (1988), Mobil Radar Kompleksleri (1990), F-16 Elektronik Harp, HF/SSB Telsizleri, CASA Hafif Nakliye Uçağı (1991) gibi büyük savunma projeleri yürütülmeğe başlanmıştır. Bu projeleri yürütmek için de TAI (1984), TEI (1985), MİKES (1987), FNSS (1988), MARCONI KOMÜNİKASYON (1989), THOMSON-TEKFEN Radar (1990) gibi yabancı ortaklı şirketler kurulmuştur.
Bu gelişmelerin paralelinde 1987’de Kara, Hava ve Deniz vakıfları birleştirilip günümüzdeki Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı – TSKGV kurulmuştur. 2000 sonrasında Türk Savunma Sanayiindeki bir dizi şirketteki yabancı sermaye payının TSKGV ve SSM tarafından devralındığı gözlenmiştir.

Ayrıca bu dönemde bir Avrupa ortak üretim projesi olarak örgütlenen Stinger hava savunma füzelerinin ortak üretimine katılmamız, hem MSB, hem de savunma sanayiimizin yetenekleri açısından önemli kazanımlar sağlamıştır.
1998’de Bakanlar Kurulu’nun onayladığı “Türk Savunma Sanayii Politikası ve Stratejisi Esasları” ve SSM’nin 2007 – 2011 Stratejik Plan”ının ardından Müsteşarlık savunma sektörünün alt sektörlerine ilişkin "Sektörel Strateji" ve "İhracat Politikası" dokümanlarını yayınladı.